30 Aralık 2013 Pazartesi

Doktor Ada ve Can

Bizim ikizler doktor Bora amcasına bakıp doktorluğa özeniyorlar. Konuşmaya yeni başlayan için stateskop ile muayene edecem gibi söylemesi zor cümleleri bile kurabiliyorlar. Bizde heveslerini farkedip doktor seti oyuncağı aldık. Bir süre rol modellik yaptıktan sonra bizden gerçek steteskop istediler.

24 Aralık 2013 Salı

Biz küçükken suya dü derdik

Bizimkiler ilk konuşmaya başladıklarında bazı kelimeler için ortak bir kelime oluşturmuşlardı. Kısa bir süre içinde tek tek kelimelerden hızla düzgün cümleler kurmaya başladılar. Uydurdukları kelimeler yerine doğrularını öğrendiler. Bazen o kadar güzel cümle kuruyorlar ki bu gelişimleri bizi hayrete düşürüyor. Hatta telaşla bir şey söylerken bizim yaptığımız hataları "baba, sen yanlış söyledin" deyip düzeltmeye bile başladılar.

Bizi hayrete düşüren şey ise birbirinden farklı iki olay arasında ilgi kurabilmeleri. Sanırım bir şey öğrenmenin temel noktası olaylar ve nesneler arasında bağ kurarak hatırlamanın sağlanması.

Eskiden kullandıkları sözcükleri hatırlayarak kendilerini büyümüş zannediyorlar. Belki de bizim için küçük bir aşama olarak gördüğümüz olan dil gelişimi onlar için çok önemli bir büyüme göstergesi.
 

23 Aralık 2013 Pazartesi

Baba biz ay gördük

Çocuklar biz istemesek de odalarındaki kalorifer peteğinin üzerine çıkıp dışarıya bakmasını seviyorlar. Bu gece baktım ikisi de kalorifer peteğinin üzerinde yine cambazlık yapıyorlar.

Ne yapıyorsunuz dedim? "Baba biz aya bakıyoruz" dediler. Bende aralarından baktım. Son günlerde çok soğuk ve kapalı olan hava açmış. Berrak gökyüzünde ay camın en üstünden zar zor görünüyor ve bütün ihtişamı ile parıldıyor.

Daha sonra Can "baba ben yıldız gördüm" dedi ve yıldızı gösterdi. Gerçekten de tek bir yıldız apartmanların arasından parıldıyordu. Dalga geçer gibi bir de "sen görmedin ben gördüm" dedi.

Çocukların ufak detayları fark etmeleri hayranlık verici.

16 Aralık 2013 Pazartesi

Ikea Merdiveni


Soğuk kış günleri iyiden iyiye kapıya dayandığından beri bizim ikizler dışarıya pek çıkamıyorlar. Evde keşfedecekleri ve bizim izin verdiğimiz atlamalı zıplamalı alanlarda tükendiğinden kendilerine oyalanacakları yeni alanlar arıyorlar. En son olarak Ikea koltuğunu ters çevirip üzerinde cambazlık yapmaya başladılar. Zaten tamamen söyleyemeyeceğimizden ve de çok fazla tehlikeli olduğunu düşünmediğimden oynamalarına izin verdim. İkizler yeni oyuncağa Ikea merdiveni dediler. Gittikçe oyun parkı halini halini alan salonumuza bir tane daha oyun malzemesi eklenmiş oldu.




1 Aralık 2013 Pazar

İlginç Diyaloglar

1:
Ben: Can saçlarını taramayalım çirkin olsun kızlar da beğenmesin.
Can: Beğensin
Ben: Beğenmesinler sen bana kal
Can: Hayır kalmıcam
Ben: Ben naparım o zaman
Can: Sen babaya kal !..
2:
Ada babasına kızınca;
Ada: Baba sen evine git
Babası: Benim evim burası
Ada: Hayır babaannenin evine git.

3:
Babası kitabın yırtıldığını zannedip kitabı kim yırttı sordu;
Can: Ben yırttım
Baba: Yanlış görmüşüm yırtık değilmiş
Ada: Baba sen de herşeyi yanlış söylüyorsun...

4:
Gece pijama giydirmek için peşlerinde koşmaktan yorulunca;
Ben: Aynı şeyi on kere yapıyorum çok yoruluyorum
Can: Anne enerjin mi bitiyor?
Ben: Evet, ben kaçıp biraz gideyim dinleneyim
Ada: Baba ne yapacak o zaman?

5:
Ben:Ada sütün bitti mi?
Ada: Bitti
Ben: Emin misin?
Ada: Eminim hayır Emineyim

6:
Ada: Anne sen sadece Can'ın annesi olma. Sadece Can'ın annesi olursan şişman olursun. 

29 Kasım 2013 Cuma

İkiz annesi olmak

Her annenin üzerindeki yük çok fazladır ama ikiz annesinin yükü çok daha ağır. Sayısal bir rakamla fikir vermek gerekirse bir ikiz annesi her seferinde kendisininki de dahil 60 parmağın  tırnağını keser.

24 Kasım 2013 Pazar

Çiçekli'de bir sonbahar günü

Hafta içi bizim ikizler zaten eve kapanıyorlar . En azından hafta sonu doğaya çıkartalım dedik. Artık kapalı ve her an yağacak gibi duruyordu ama biz kendimizi dışarıya atabildik.
Evinize 5 km uzaklıkta bir bahçemiz olduğu için çok şanslıyız ve bunun için anne babalarımıza minnettarız. Çocuklar bahçede doyasıya koşturup zıplayıp, düşüp kalktıkları için çok mutlu oluyorlar.
Bahçenin kenarında yazın kuruyan cılız bir dere var. Çınar ağaçlarının kapatıp büyük bir salon haline getirdiği dere bizim için saklı bir cennet.
Yeni yağmur yağdığı için bahçe çamurlu olduğundan bizimkiler düşe kalka dereye yürüdüler. Derede kuru yapraklarla oynadılar. İçi çınar yaprakları dolu su birikintisine taş attılar. Taşın sudaki sesi ve oluşan halkalar çok dikkatlerini çekti.
Hayali bir ateş yaktılar ve ellerindeki çubukla hayali etleri pişirip bize ikram ettiler.
Ayakkabılarına yapışan çamura rağmen düşe kalka geri döndük.
Doğanın sağladığı huzuru ve mutluluğu hiç bir oyuncak sağlamıyor.

18 Kasım 2013 Pazartesi

Yürümek ve yorulmak

Bizim çocuklar bebek arabasına binmekten pek hoşlanmıyorlar. Haklılar tabiki bütün gün evde kalıyorlar ve sıkılıyorlar. Fiziksel aktiviteye ve keşif yapmaya ihiyaçları var. E haliyle bebek arabaları onlar için kısıtlayıcı.
Bizim taraftada bebek arabaları bir zorunluluk çünkü serbest dolaşabilen çocuğun markette alışveriş yaparken kontrolü çok zor oluyor. Her şeye atılıp kurcalamak istiyorlar. Ya da kendilerince bir oyun geliştirip bir dükkanın içinde koşmaya başlıyorlar.

Çocukları arabaya oturmanın yolunun onları iyice yormak olduğunu keşfettik. Yormanın en güzel yolu da onlarla beraber yürütmek ama kucağa alma seçenekleri olmadan. Kucağa almak gittikçe ağırlaşan çocuklar için zor hem de onlar için kolaya kaçış yolu. 

Bir şey yapmadan önce dayanabilecekleri kadar yürüyüş planlıyoruz. Yürüyüşü biz de sevdiğimizden bu iki taraflı eğlenceli bir durum. Yürüyüşün sonlarına doğru ayak sürmeye başlıyorlar ki anlıyoruz yoruldular. Ve itirazsız bebek arabalarına oturuyorlar. Ve şanslıysak da uykuya dalıyorlar.



17 Kasım 2013 Pazar

Kendim....

Bizimkiler konuşmaya başladıklarında ilk kullandığı kelimelerden birisi ilginç bir şekilde "kendim" oldu. Çocuklar doğuştan çılgınca bir özgüvenle doğuyorlar. Kendimizden ve etrafımızdan bildiğimiz gibi özgüven kaybı çocukların ilerideki hayatlarını Çok etkileyebiliyor.
Özgüven denince hemen risk de akla geliyor. Risk yapılan girişim sonucunda neleri ortaya koyabildiğimizdir. İşte meselenin en zor kısmıda burada. Çünkü risk değerlendirme potansiyeli çocuklarda yazıyla sıfır. Bu durumda cesaret gösteren onlar riski değerlendiren biz oluyoruz ama bu inanın çok zor birşey. Bir bakıma bıçak sırtı bir durum. Çocuğu bir taraftan deneyimlemesi için özgür bırakmak lazım diğer taraftanda başına bir iş gelmemesi için hep gözetmek ve olabilecekleri tahmin etmek. Biz onları biraz özgür bırakalım diye bir kaç ciddi tehlikeyi ucuz atlattık. Gerçekten  insanın kendisini riske atmasıyla çocuğunkini atması bambaşka birşey.
İngilizce'de çok sevdiğim bir ifade var: affordable risk. yani karşılığı ödenebilir bir nevi her zaman geri dönüşü olan risk.
Biz de "kendim" Ie başlayan aksiyonlarda böyle affordable risk alıp almadığına bakmaya çalışıyoruz.

15 Kasım 2013 Cuma

Bir yıllık ana-babalık deneyimi

Bütün dünyadaki insanlar olarak farklarımıza rağmen çocuk yetiştirmekte karşılaştıklarımız üç aşağı beş yukarı aynı. Çizer Grant Snider ilk senede yaşadıkları ana-baba deneyimlerini çok sade ve öz bir şekilde çizmiş. Bu çizimler sanırım bizimde yaşadıklarımızı özetliyor.

Bir zamanlar zararsız olarak düşünülen eşyalar artık  tehlike doludur.



İnsan yeni korkular geliştiriyor.


En güzeli de bu sanırım. Anne baba olarak bir yılın sonunda bir şey çok açık o da kendimin (me) biz (we) haline geldiği.


Grand Snider'ın Incidental comics sayfaları harika çizimlerle dolu.

5 Kasım 2013 Salı

Televizyona çıkcam

Bizim haylaz ikizler size televizyona çıkcam derse yanlış anlamayın. Her tatil sabahı bizim kızmamıza rağmen televizyonun önündeki kabine çıkıp üstündeki ıvır zıvırı aşağıya indirmeye bayılıyorlar. Uyarsak da ısrarla televizyona çıkcam diyorlar.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Keyfini kaptım

Bizim ikizler rutin olarak sabah ve akşam süt içiyorlar. Sütün yanında süt içme keyifleri de önemli. Can önce sarılacağı köpeğini getiriyor. Kanepenin kolçağına yastığı koyup ayaklarını uzatıyor. Kardeşine de "Keyfini kaptım" diyerek kıskandırıyor.

Bunun alternatifi "babanın kucağını kaptım" oluyor. Böylece ikisi de birbirleriyle önce atışıp sonra durumuna razı gelip sütlerini içiyorlar.

24 Ekim 2013 Perşembe

Can Eriği

Bornova'da Bedri Rahmi Eyüpoğlu'nun eserlerinden oluşan bir sergi vardı. Fırsattan istifade gezdim.

Bedri Rahmi hem ressam hem de şair. Bazı eserlerinde hem resim hem de şiir var.

Can Eriği diye bir eseri varmış.

...

Seslerden önce koşup geldim
İnsan oğluna nur topu gibi
Bir müjde getirdim: Adı candır.

21 Ekim 2013 Pazartesi

İkizi olmanın avantajı

İkizi olmanın bebeklikten beri rekabet içinde olmak gibi dezavantajının olması yanında bazı bariz avantajları da var.

Tahterevallı gibi 2 kişi gerektiren oyuncaklarda ve oyunlarla olduğu gibi. Hemen hemen tüm oyunlar 2 ve 4 gibi çift sayılı oyuncularla oynanıyor. O yüzden dışarıdan oyuncu gerekmiyor.

19 Ekim 2013 Cumartesi

Kendini Sev...

Ada ve Can İlhan dedeleriyle şakalaşmayı çok seviyor. Dedeleri her geldiğinde sırayla onları kucağına çağırıyor onlar da şakayla hayır diyor. Geçen gün yine aynı sahne yaşandı ama bu seferki bizi de çok güldürdü. Diyalog aynen şu şekilde gelişti:
İlgan dede (75): Can gel seveyim seni.
Can (2,5): Hayırrr.
Dede: Ada gel seni seveyim. 
Ada (2,5): Hayırr.
Dede: Peki ben kimi seveyim?
Ada: Kendi kendini sev...


11 Ekim 2013 Cuma

Sayı Oyunu

IKEA'dan çocukların odasına  üzerinde 1 den 9 a kadar sayılar olan bir halı almıştık. İkizler bu halının üzerindeki sayıları çok çabuk öğrendiler. Ada Can'dan önce sayıları öğrendi. Ben sayıyı söylüyorum Ada'da hemen o sayıya koşup iki ayağıyla basıyordu.


Daha sonra biraz daha zorlaştırıp 2 sayı söyleyip iki ayağıyla basmasını istedim. Bunu da kısa bir sürede kavradı. Sayılar birbirinden ayrı olsa da ayaklarını iyice açıp basmayı başardı.

Can ve Ada'nın farklı alanlarda kavrama yetenekleri var. Can 10'a yakın araba markasını biliyor ve uzaktan bile gördüğünde söyleyebiliyor. Ada ise sayıları Can'dan daha iyi tanıyor.

23 Eylül 2013 Pazartesi

İlk tat

Can'ın ilk kez limonu tattığında kaşlarını düşürüp yüzünü yamulttuğunu bu gün gibi hatırlıyorum. Bu anı mevcut kamera ile çekmeye çalışmıştım tabi ki yüz ifadeleri çok hızlı değiştiğinden çok iyi yakalayamamıştım. Bir reklam firması TEDxSydney sunulmak üzere yüksek kare hızı ile çekim yapabilen kamerayla yavaş çekim olarak çocukların bazı yiyecekleri ilk defa yerken yüz ifadelerini çekmiş.



Benzer bir videoyu 10 Mart 2012 tarihinde çekmişiz ama sanırım zaman bulamama ve tembellik gibi bilumum sebeplerden dolayı koymamışız. Bu vesileyle eski de olsa koyalım.



Bu da TEDxSydney için çekilen video

19 Eylül 2013 Perşembe

Boy ve Kilo Gelişimi

İkizler için kocaman bir boy ölçer çıkartması almıştık ama tembelliğimden bir türlü odalarına yapıştıramamıştık. Sonunda onu yapıştırdıktan sonra bugün sabah erkenden bizimkilerin boylarını ölçtüm ve tarttım.


Bizimkilerin boyu ve kilosu ilginç bir şekilde aynı gidiyor. Kiloları virgülüne kadar aynı: 14.4 kg. Aslında Ada'nın boy ve kilosunun kız olduğu için istatistiksel olarak daha az olması bekleniyor ama bizimkiler aynılar.


Gelişimleri ilgili persentilleri nedir diye aranırken  bu sitede faydalı bir hesaplama ve grafik uygulaması gördüm. Ada ve Can'ın boy ve kilo persentillerin  hem boy hem de kilosun aynı anda %70 gibi ortalamanın üzerinde. Doktorumuz bu iki persentilin yüksek olmasının değil de yakın olmasının sağlıklı bir durum olduğunu söylemişti bize. Boy ve kilo persentilleri arasında bariz fark varsa çocuğun şişman ya da zayıf olduğundan bahsedilebilirmiş.

Ada'nın boy ve kilo eğrileri


Can'ın boy ve kilo eğrileri





11 Eylül 2013 Çarşamba

Oyuncak almak ya da yaratmak


Oyuncakçı dükkanının önünden geçerken içim gitse de çocuklara çok oyuncak alma taraftarı değilim. Bunun kendimce birçok sebebi var.

Öncelikle çok oyuncak yok oyuncak demek. Çok oyuncak çocukların dikkatini dağıttığı gibi bir oyuna konsantre olmalarını da engelliyor. Çok oyuncak demek mevcut oyuncaktan hemen sıkılıp başka birine kolayca geçebilmesi demek olduğundan sahip olunan oyuncağı değersizleştiriyor bir bakıma.


28 Ağustos 2013 Çarşamba

Farklıyız biz

İkiz sahibi olmak aynı genetik mirasa sahip, aynı gün, aynı zamanda doğan iki farklı insanı karşılaştırabilmeye de imkan veriyor. Bizimkiler bir erkek bir kız olunca cinsiyetler arasındaki farklılıkları gözlemlemek de bizim açımızdan ayrıca eğlenceli bir durum.

Dün işden eve geldiğimizde her zaman olduğu gibi bizimkiler parka gitmek istediler. Bolca düşüp dizlerini yaraladıklarını bildiğimiz için uzun şort  giymelerini istedik.
Annesi önce Ada'dan odalarındaki çekmeceden bir tayt getirmesini istedi. Ada bir seferde tişörtüne uygun pembe bir tayt getirdi.
Aynı işi bu sefer Can'dan istedik. Can 2 defa  badi getirdi, bir kere külot getirdi en son da  Ada'nın çekmecesinden Ada'nın bir şortunu getirdi.

Baktık olmuyor bu sefer Ada'dan Can'a bir şort getirmesini istedik. Ada tek seferde gidip Can'ın çekmecesinden tişörtüne uygun yeşil bir şort getirip Can'a verdi.

Sanırım bu olay erkeklerle kadınlar arasındakı farkın çok küçük yaşlardan beri belirgin olarak oluştuğunu gösteriyor.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Can'ın uçak sevgisi

Oğlumun hayal gücü çok zengin.  Her uçak gördüğünde "Anne uçak gevrek almaya gidiyor." diyor. Belki ilerde bu hayali gerçekleştirebilecek kadar zengin olur kim bilir. 

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Atlıcam zıplıcam

Sanırım çocukların anlamaya zıplamaya doğuştan bir eğilimleri oluyor. Haliyle bizimkiler de bayılıyorlar. Koltukların üstü, yatakları,  yastıklar ne buldularsa üzerinde zıplamak  eğilimlerindeler.

Biz de madem böyle bir durum var, bunu kontrollü hale getirelim dedik. Roma imparatoru formülü...Bir şeyi önleyemiyorsan, sahiplenen ve kontrol et.
Onlara zıplamaları için İnternetten bir trampolin aldık. Trampolin çocuklar için satılıyor diye düşünmüştük ama büyükler de zayıflamak amaçlı kullanıyormuş. Söylenenlere göre 5 dakikalık zıplama 30 dakikalık koşmaya bedel. Biz de denediğimizde bunun doğru olduğunu anladık. Hem küçükler hem de büyükler için faydalı olabilecek bir alet almışız.

Gelen trampolini salonun ortasına koyduk. Salonun ortasında çok yer kaplıyor ama çok hoşlanan gitti. Önceleri düşerler diye endişeleniyorduk ama çok çabuk alıştılar. Hatta bir  süre beraber zıplama başladılar.
Çocuklar enerji barları gibi patlamaya hazır potansiyel enerjiyle dolular. Onların bu enerjilerini kontrollü olarak harcamalarını sağlamak lazım. Trampolin iyi bir fikir bu konuda.
Bu arada hala yataklar üzerinde zıplamak istiyorlar. O konuyu pek çözemedik.


Son olarak atlamak zıplamak çocuklara özgü bir şey olduğunu zannetmeyin. Aya giden astronotların ilk yaptığı şey atlamak zıplamak olmuş.


Hatta küçük bir yarışma bile yapmışlar.

15 Ağustos 2013 Perşembe

Yazlık Rutini

Bizimkiler yazlık günlük planlarını aşağıdaki gibi oluşturdular.

Ninni  = Uyanma
Mamma = Kahvaltı
Havuz = Balkonda şişme havuz
Ninni = öğle uykusu
Mamma = öğle yemeği
Deniz = Güzel plaj
Banyo
Mamma  = Akşam yemeği
Ninni = Gece uyku

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Dondurmayı yiyememek


İkizlere mümkün olduğuna abur cubur vermemeye kararlıyız. Daha önce yazdığımız gibi bunun bir istisnası Nutella'ydı. Ee deniz varsa dondurma da olmalı diyerekten zaman zaman veriyoruz. Son olarak onlara kocaman bir külah dondurma aldık. Tabi Cehennem gibi sıcakta hızlı yiyemedikleri için dondurma aktı gitti. Doğru düzgün yiyemeyince Ada hüngür hüngür ağladı giden dondurmanın ardından.

Can ve köpek

Can'ın epeydir köpek sevgisi var. Hergün gün akşam oyuncak köpeğin sarılmadan uyumuyor. Bugün plajda küçük bir köpek gördük. Can hemen merakla ilgi gösterdi. İsterse köpeği sevebileceğini söyledik. O da hiç korkmadan ve çekinmeden köpeğin yanına gitti ve başını okşamaya başladı. Köpekle de hiç kıpırdamadan onun okşamasına izin verdi.